Önemli olan giriştir…

Kirpiklerimi ve gözüm çevresini çapaklar sarmıştılar sanki uhu gibi. Aralamak istedim gözlerimi nerede olduğumu ve etrafımda nelerin değiştiğini görebilmek için. Göz kapaklarımı sonunda ayırabildim ve hafif bulanıkta olsa uyku mahmurluğunda olsa etrafıma bakabildim. Raylardan çıkan o ses hala duyuluyordu ve hafifçe kafam aşağı yukarı oynuyordu. Çok fazla çişim olduğu için karnım taş gibiydi ve o sarı suyu bir an önce dışarıya çıkarmalıydım. Anneme döndüm ve "günaydın" dedikten sonra benim çişim geldiğini ona söyledim. Elimden tuttu ve tuvalete doğru gidiyorduk ama hala çocuklar vagonun içinde oynaşıyorlardı. Çocuklara baktım ve elimi annemin elinden çektim "bırak" dedim. Annem, biraz erkekliğim biraz gururum önümde tuvalete doğru gidiyorduk. Gözümün ucuyla cocuklara baktım ve “tuvaletimi kendim yapabiliyorum ama sadece yerini bilmiyorum” mesajını vermeye çalıştım. Vagonun kapısını açtım annem ve önden ben girdim vagon arasına. Bekleşiyorduk annemle tuvaletin kapısı aralansın da sıra bize gelsin diye. Artık tutamayacak duruma gelmiştim. Kazağımın içine elimi soktum ve sıcak, tüysüz, sımsıkı göbeğimi ovuşturdum. Tuvaletten bayan çıktı gülümsedi bize doğru ve koltuğuna doğru yol aldı bizde onun arkasından tuvalete giriyorduk ama bir gariplik vardı ben koskocaman bir adamdım ve tuvalete tek girmem gerekiyordu. Önden ben girdim ve hemen arkamdan kapıyı çektim üstüme doğru. Kapıyı kitlemeyi de ihmal etmedim zaten annem bana yol göstermek için geldi benimle; işetmeye değil ki. Hiç böyle bir tuvalet görmemiştim çok garipti küçük bir odanın içini inceliyordum. Musluk garip klozet garip ve çok ses vardı. Yerlerdeki küçük tuvalet kâğıdı parçaları ve klozetin tam önünden başlayan damla damla izlerden oluşmuş sidik yolları vardı. Ufacık pantolonumu indirdim ve işimi bitirdim ve musluğun akması için yerdeki pedala basım lavabo benim boylarımdaydı ama nedense ayna çok yukardaydı sadece aynadan açık,kırık pencereyi görebiliyordum.Kilidi açtım ve dışarıya çıktım vagonun kapısı ben açtım ve koltuğuma doğru ilerliyordum çocukların içinden tekrar geçtim ve oturdum yerime ve bir “ohhh” çektim.
Tren aynı hızıyla devam ederken ben sıkıntıdan patlıyordum.Yeni arkadaşlara ihtiyacım olduğuna kara verdim.Neden benle de oynamasınlar ki çok neden beni sevmesin o güzel kız sorusu geldi aklıma ve yavaşça ayağı kalktım ve onların yanına gittim.Çocuksu ve masum bir “merhaba” dedim.Hemen sonrasında “haydi gel sende oyna bizimle” dediler. Bende onlara katılmıştım anneleri çok tatlıydı hepsinin yanaklarımdan makaslar saçlarımdan bir okşama alıyorlardı sürekli.Bende artık koşuşturmaya başlayacak kadar şımarmıştım ve hazır hissediyordum kendimi.Kahkahalarım vardı benimde o trenin içinde biraz olsun unutmuştum yabancılığımı ve efendi çocukluğumu.Bende koşuyordum dengemi kaybedipte düşecekmiş gibi.arada sırada annemin yanına koşuyorum ve koltuğuma atlıyorum kafamı annemin koluna koyuyorum ve nefes nefese su istiyorum.Annem beni yokluyor sıkılıyor muyum diye.Ama her seferinde hayır cevabını aldıkça o da benim kadar mutlu oluyordu.Trenin dışı çok soğuktu ama benim ensemden sürekli ter akıyordu annem sırtıma tülbent sokmaya çalıştı birkaç kez hem de oyalı,dantelli ama ben her seferinde buna karşı çıktım çünkü çocukların sırtına konurdu tülbent.Şu an birde sevdiğim kıza kur yapmakla uğraşıyordum.yani boşuna uğraşıyordu annem.Suyumu içtikten sonra sırtımı koltuğuma yasladım kafamı da biraz yukarıya kaldırdım ve düşündüm demek ki sadece “merhaba” diyerek büyük eğlencelere büyük arkadaşlıklara başlana bileceğini anlamıştım.Aslında “merhaba” kelimesi İnsanlar arasında ki o ilk duvardan atlamak gibi bir şeydi.”Merhaba” dediğim için mutluydum ve yorgundum ama tatlı bir yorgunluktu.Buğulu pencereden dışarıdaki elektrik direklerine bakmaya tercih etmiştim şu an direklere bakarak kalbimin atışını biraz yavaşlamasını bekliyordum.



ötekisi:diğer vagonlar nasıl acaba.

Bu yolculuk oturarak bitmeyecek

Yolculuk iyi gidiyor benim için.annemle tekrar yer değiştirdik.yine koridora atlama ve oyun alanına çevirme şansım vardı.Hiç yapamayacak olsam da yinede ufak bi umut vardı içimde.Bizim vagonda birkaç tane çocuk vardı.benim yaşlarımda onlar gezinebiliyorlardı.ikisi kız bir tanesi erkek.Güzel olan kızın saçları sapsarı ince ince örülmüş üstünde yeşil bir kazak altında pembe bir etek ve beyaz külotlu çorabıyla beni etkilemişti.Gözlerimin odak noktası olmuştu.her bakışım ilk başta onunla başlıyordu.bir diğeri kötü giyimliydi.Erkek ise saçları jöleli,mavi kazağı ve sanki çok mutluymuşçasına bir gülümsemesi vardı.Çekiniyordum ve sadece kafamı sola yani koridora doğru hafifçe eğerek onları izlemekten başka bir şey yapamıyordum.onların gülüşmelerini,itişip koşuşturmalarını sanki tekerlekli sandalyede izliyor gibiydim.Hareket edemiyordum.üzülmüştüm bu hareketsiz çocuğa.Annemden kontrol edilmiş biletimi istedim.Üstünü okumaya çalıştım ve haylazca yuvarladım bileti sigara gibi yaptım 2 nefes çektikten sonra düzeltip sağ cebime koydum.Çünkü risk teşkil etmiyordu artık biletin kaybolmuş olması.ama benim için değerliydi çünkü 18 numara benim.İçimdeki heyecan beni daha fazla yerimde oturtamazdı.Anneme gezinebilir miyim diye sordum annemden olumlu yanıt aldım ve belimi sola doğru kıvırarak eğimle birlikte kendimi koridora atmıştım ve yerdeki tozlu,pis halıya baka baka vagonun arka kapısına doğru gittim.hiç bir yere hiçbir kimseye bakmamıştım.sırtımı vagonun arka kapısına verdim ve eğik başımı bir den kaldırdım tam karşıya bakıyordum vagonun diğer kapısına.Kambur sırtımı da düzelttim artık tam bir asker edasındaydım.Ciddiydim çünkü “o” amcada ciddiydi ve sert bir duruşu vardı.Yavaş yavaş yürümeye başladım sert ve kendimden emin yolculara bakıyordum.Yaşlı teyzeler benden makas almaya bayılıyorlardı.Bense hiç istifimi bozmuyordum.İçimden “bilet kontrol” diyordum ve sanki yolcuların biletlerini tek tek kontrol edip;yoluma devam ediyordum.Trenin raylar üzerinde ki sarsıntısı beni çok etkilemiyordu çünkü ben mahalledeki arkadaşlarımla hep duvar üstünde yürüdük ağaçlara,direklere tırmanmıştık.Biraz daha ilerledikten sonra sağ tarafımdaki koltuğa baktım koridor tarafı boş ama cam kenarında bi kadın oturuyordu ve kadına dedim ki:
“Bilet kontrol.”kadın uzattı biletini “uyurun” dedi.Ağzımla “şık şık” dedim bileti deldikten sonra iyi yolculuklar diyerek yoluma devam ettim.Ben belki de kondüktör olmuştum ve annem de benim yolcum olmuştu.hiç arkama bakmadan devam ettim.diğer yolcularla diyalog ve bilet kesim işini içimden yapıyordum sadece onlara bakıyordum.sert ve kendimden emin.Çocukların yanından geçiyordum onlarla tanışmak onlarla o uzun koridorda koşuşturmak ebele meç oynamak istiyordum.Hafifçe pembe etekli kıza çarptım çok garip bir şeydi.İçim patlıcaktı sanki heyecandan.mahallemdeki arkadaşım değil o.Özür diledim yoluma devam ettim ama artık tadım kaçmıştı kondüktör olmak istemiyordum;kimsenin de biletini kontrol etmiyordum artık.Ben o pembeli kızla oynamak istiyordum.Sıkıldım ve yerime dönmeye karar verdim.artık o asker gibi biletçiden eser yoktu.Güvensiz çaresiz ve canı sıkılan ufak velet vardı.Attım kendimi koltuğuma.öfff ledim sağıma baktı; anneme “ne zaman geleceğiz” dedim.Annem anladı ki asıl yolculuk şimdi başlıyordu.Ben onlarla oynamak istiyorum ama söyleyemiyorum kimseye.En iyisi annemin dediği “uyursam daha çabuk geliriz” sözüne inanmaktı.Yumdum gözlerimi hafiften ağzım aralanmış.Köpek dişlerimin yanındaki dişlerimin altı hafifçe gözüküyordu.kafamda arkaya doğru yattığından kurumuş sarı sümüklerimde gözüküyormuş.Ben uyuyorum şimdi,biraz daha uyuduktan sonra uyanacağım…ve anneme en can alıcı sorulardan olan “neredeyiz” sorularının ilkini soracağım.





Diğer bölüm:Önemli olan giriştir…

Kondüktör ne anne?

İşte 18 numaralı koltuk benimdi ona çok sahiplenmiştim hatta o kadar sahiplenmiştim ki tren biletimi o koltuğun “tapusu” zannediyordum.annemin kahve rengi yandan açılan,büyük omuz çantasının içindeydi.Belki onun makyaj malzemelerinden bulaşan renkler olur; benim tapuma,bende sinir-ağlama olurum.Annemden tren biletimi istedim çünkü benim yeşil kadife pantolonumun cebinde daha güvende olacaktı.Hem de o bilet benimdi ve benden özür dilenmesinden hiç hoşlanmazdım,benim bir şeyime madem zarar gelecekse benden gelmeliydi.o zaman işte kimse benden özür dilemezdi bende karşımdaki kişiye uyuz olmam ve o kişide kötü bir şey yaptığı için üzülmemiş olurdu.Annemin gri-beyaz,uzun kollu,dik yakalı kazağının sol kolundan çekiştiriyordum.Ama annem bileti kaybedeceğimden çok emin ve kararımdan vazgeçirmek için türlü bahanelerle benim boynumu önüme eğmemi istiyordu ve bekliyordu.Bana bir sürü neden saydı ama içlerinde en garibi “kondüktör”lü olandı ne ki “kondüktör”.Eğer biletimizi kaybedersek bizi trenden indireceğini söylemişti annem.Soracaktım ne demek diye ama dilim dönmüyordu.Yüzümdeki o şımarık ifade yerine boğazıma bişeyler takıldı ağlıcak gibi oldum,çürük bir gülümseme vardı;niye gülümsedim bilmiyorum belki ağlasam bilet bende olabilirdi ama birazda korku vardı sezimli yüreğimde.Sustum ve dışarıya bakıyordum,koridor tarafındaydım ve pencereden dışarıya bakarken penceremin üstünde Türk bayrakları vardı ve her pencerede.koridorda upuzun bir kırmızı halı vardı ama yolcuların ayakkabılarının altındaki pisliklerden rengi solmuş ve birbirini tekrarlayan desenler vardı.uzundu koşmak istiyordum bütün dengemi kaybedecek hıza ulaşmak istiyordum düşersem de düşeyim ne olacaktı ki en fazla bacağım kanar,ağlarım ama kendimi bi anlıkta olsa özgür hissederdim.kendimi durdurmalıydım onun için annemle yer değiştirip dışarıya bakmak istedim annem kabul etti değiştirdik.Yanımızdan çok hızlı geçiyordu ağaçlar, tarlalar evler elektrik direkleri.çok eğlenceliydi onlara bakmak garip oluyordum.mağaralara baktım oyuklar vardı üzerlerinde ayı eviydi herhalde onlar orada yaşıyorlardı.birden sireni çaldı trenin bir uzun bir kısa tekrar uzun bir sirendi.iyice heyecanlanmıştım.elleri kolları boşta dengesi kaybederek koşmak gibiydi aynı.
Yolcular çantalarından poşetlerinde çıkardıkları yiyeceklerin kokusu karışmıştı ve vagon garip kokuyordu ve annem sarı saçlarımı sağa yatırmıştı ve 2 ön dişim yoktu ama yinede kafamı pencereye yaslayıp tatlı bir gülümsemeyle hızlı ağaçları izliyordum.Bir ara koltuğa basarak yükseldim ve kafamı camdan dışarıya çıkardım sarı saçlarım arkaya yatmıştı çok hızlı gidiyorduk annem kolumdan çekti ve bağırdı “yüz felcimi olmak istiyorsun”!??. Herhalde bir hastalıktı peki dedim içimden ve oturdum ve devam ettim belki inek,koyun,çoban görürüm niyetiyle sustum tekrar.Kafam cama dayılıyken kafam bi sağa bi sola gidiyordu kulağımın içindeki sarı sıvımsı pislik çok garip bir zevk veriyordu anlamamıştım ama güzeldi o yüzden daha da sıkı bastırmaya başladım kafamı dışarısı soğuk olduğu için pencerede benim kafamın buğusu çıkmıştı komikti, imza attım sonra hepsini avucumun içiyle sildim.
Beyaz üzerine maviyle İzmit yazmışlar bi tabelaya 3 4 dakika durduktan sonra oradan da ayrıldık yine tren evinde elini sallayıp ağlayanlar vardı;sarılıp gülenlerde vardı.İyi bir şey miydi acaba tren???
Bileeeeettt koontroolll????????Kim bağırıyor böyle???????Heyecanlandım!!!kafamı hemen sola kapının olduğu yöne çevirdim mavi elbiseli garip bir şapkalı ve şapkasının önünde garip bir işaret vardı elinde berber İsmet’in bizi traş ettiği alete benzeyen bi alet vardı.Bıyıkları vardı kocaman ama sakalsızdı gözlerinin yanları kırışmıştı belki de çocukları korkutmak için kaşlarını çattığından olsa gerek.annemden biletleri istedi ve benim içinde bilet alınıp alınmadığını sordu.Arkasında baktım uzun uzun,derin derin.Korkunç ama korkmadım ben sustum konuşmadım dikkatle onu izledim ve dinledim ve saçlarımı sevdi “nasıl gidiyor yolculuk delikanlı” dedi.bende cevap veremedim heyecanlandım sadece sırıttım ve kafamı salladım.
Ama hala ismini söyleyemiyordum…


Gelecek bölüm:Bu yolculuk oturarak bitmeyecek.

İstasyon?hııı?

Sağ elim sıcaktı;fakat sol elim o kadar üşümüştü ki artık pespembe kesilmişti.Cebime bile sokamayacak kadar çok canımı yakıyordu.saat 09:35 di. saat 10:00 u bekliyorduk yani Uzaktan sireni yakından hızı cazip olan treni bekliyorduk.hiç istasyon görmemiştim.Belki de gördüm ama onun “tren evi” olduğunu bilmiyordum.Bilmediğim gibi de öğrenmek istemiyordum beklide.Bazen “Cenaze evine” benziyor bazen “düğün salonuna”.bazen “ağlama hıçkırıklarına” ;bazen ise “sevinç kahkahalarına” boğuluyordu o “tren evi”.Pendik’te olduğumuzu biliyordum ama “Pendik istasyonunda” olduğumuzu bilmiyordum.Annem sağ elimi bıraktı çünkü artık güvende bir yerdeydim.Kocaman saat vardı içi beyaz, rakamların yerinde büyük roma rakamları vardı kocamandı sanki kimse treni kaçırmasın diye olmalıydı.
Trenin saati gelmiş olmalıydı ki o soğuğa rağmen dışarıda beklemeyi göze almışlardı.Çıktık hep beraber, daha çok treni bekleyenler dedeler ninelerdi.Kafamın tepesinde ki saçlarımı seviyorlardı o zamanlar sarı ince telli saçlarımı, kimi ise küçük kulaklarımı ovuşturuyorlardı ki o minicik kulaklarım üşümesi diye.İyi de oldu kulağım kadar ;kalbimde ısınmıştı çünkü.Pıtı pıtı önümüzde duran upuzun trene bindik istasyonla tren arasındaki o boşluk var ya işte o boşluktan küçük bacaklı ben nasıl atladım.Anlayamadım.Sevdiğim oyuncaklarıma atlar gibi;o trendi bana ananemi ve dedemi bana getiren,canavardı.Belki de canavar değildi çünkü çok fazla kaza yapmıyordu belki de,bu tren “postacıdır”.hı ne dersin.Çünkü postacılar sevinç heyecan getirirlerdi öyle değil mi ondan beklerdik veya biz toprak sahada top oynarken topu kendi halinde bırakıp,yoldan geçen postacı acaba bizim apartmana girecek mi diye peşinden bakardık öyle uzun uzun, derin derin.Ama yaşayamadık mektup hayatını biriktiremedik mektup,koklayamadık,dokunamadık o yazıları.Ama olsun iyi bir şey olduğunu biliyorduk yaa belki bize de gelirdi bizde öğrenirdik heyecanlanırdık.
…yuvarlak yuvarlak boruların üstüne konmuştu bavullar poşetler tam üstümüzdeydi ya bu demirler kırılırsa korkusuyla oturuyorduk koltuğumuzda 17-18 numarada.ben yabancıydım bilmiyordum.misafirliğe gittiğinde diğer çocuklara alışma süreci vardı yaa kuzu olursun ev sahibi teyze sana kurabiye verir çiçekli tabağın içinde oturursun bi yandan da odadaki televizyonda çizgi film açıktır bir ısırık kurabiyeden bir kaçak bakış diğer çocuklara bu sefer sert bir ısırık alırsın ve dönersin tekrar çizgi filmine.İşte öyle oturuyordum annemin yanında onun kuzusu sıfatında.kuzuyum ben kuzu.çekiştirir herkes bu kuzuyu biraz daha çok sevebilmek için ama oradaki asıl olay beni sevmek değil sadece kendi içlerindeki sevme duygusunu boşalta bilmek.yoksa beni sevmişler veya bardağı sevmişler onlar için bi önemi yok ama ben daha tatlı olduğum için ve de dışarıdan bardağı seven adam görüntüsü vermemek içinde olabilir.Aslından ben keşifteyim keşifteyim.Hayatımda hiç farkında olmadan nasıl kocaman şeyleri öğrettiğini bana nasıl şeyler kazandırdığını keşfedemeyecektim ama vagonlar arasında ki kapıların açıldığını ve koşmak için çok güzel bir parkur olduğunu keşfedecektim…
eee vakit gelmiştir acıkmıştır o küçük bünye yaramazlık yapmaktan bir o yana koştur bir bu yana koştur bi ona sevdirmemek için diren güzel teyzelere sevdirmek için harcanan çaba epey yormuştur bu sarı saçlı evladı.Veee simitler çıktı tren yemeği sanki ve kaç yıl geçerse geçsin simit yerken oturduğun koltuğa dökülen simit susamları kadar güzel bir manzara yoktur ve onları yere atmak için uğraştığın bacaklarının arasından elini dışıyla o susamları kovman hep sürecektir ve artık o vukuattan zevk alacaksın simit yeme zevkinin bir parçası haline gelecek...




Sonra ki bölüm…:Kondüktör ne anne?